18 Ağustos 2017 Cuma

Seks kölesinin günlüğü: 2 – Tuzak

Sevgili günlük,
Görüyorsun ya her şey başladığında ne güzel. Aşk var, zevk var, mutluluk var. Keşke her şey başladığı gibi, hayallerini kurduğumuz gibi kalsa. Keşke herkes inandığımız kişi olsa. Ancak aldanıyoruz. Ben de aldandım.
O sıcak akşamdan tam bir hafta sonra kapının zili çaldı yine. Gittim baktım, kimse yoktu, onun yerine parlak pembe paket kağıtlarıyla hediye paketi yapılmış, simden kırmızı ve mor kalplerle süslenmiş, kırmızı kurdelalı kutular vardı. Üzerinde de bir hediye kartı, içinde “Gece tam 12’de kapıyı açacağım ve seni bekleyeceğim…” yazıyordu. Heyecandan kalbim küt küt artmaya başladı, Hemen paketleri alıp, içeri, salona koştum.
İlk kutudan bir çift siyah renkli yüksek topuklu rugan ayakkabı çıktı ve bir de not: “Hiç kimsede bulunmayan asil bir duruş”. Şımarıklığın doruklarına varmıştım. Hemen en büyük kutuyu açtım. Onun içinden siyah satenden, kenarları siyah dantelli minicik etekli bir gecelik ve onunla takım oluşturacak bir de sabahlık çıktı! Çok heyecanlıydım, notta “Bu dünyadaki bütün ipeklerden daha pürüzsüz, kusursuz bir ten” yazıyordu! Bir sonraki kutudan ne çıkacağını artık tahmin etmiştim, ancak yine de heyecanımdan paketi parçalayarak açtım, içinden bir jartiyer takımı, siyah satenden dantelli bir tanga ve jartiyer çorapları çıkmıştı. Kalbim küt küt artıyordu, külodun içinden katlanmış bir kağıt çıktı, üzerinde “Sonsuz aşka açılan bir kapı” yazıyordu. En son paket, küçük bir kutuydu, onu da merakla açtım. İçinden ateş kırmızısı bir ruj, siyah ipekten saç kurdelaları, üzerinde adımın yazdığı gümüş bir bileklik ve siyah oje çıktı. Büyük bir sabırsızlıkla geceyi beklemeye başladım.
Akşama kadar heyecandan dönenip durdum. Bir ara uyuyayım istedim, enerji biriktirmek için ama ne mümkün! gece yarısına doğru odama geçtim, paketleri açtım, üstümdeki her şeyi çıkarttım. Vücuduma şöyle bir baktım. Normalde balık etli olduğum için, kendini pek beğenen biri değilimdir, ancak bu kadar hediye ve iltifattan sonra biraz havalanmadım değil. önce gümüş bilekliği taktım, kolyemle birlikte çok güzel bir ikili olmuşlardı. Sonra kırmızı ruju çıkarttım ve dudaklarıma sürdüm. Makyaj aynama bir öpücük kondurdum, bıraktığım ize baktım, dudaklarım kıpkırmızıydı. Sonra ayak ve el tırnaklarıma siyah ojeyi sürdüm. İşte siyaha başlamıştık artık. Ojelerin kurumasını beklemeden, külodumu giydim, kalçalarıma tam oturmuştu ve kenarlarındaki danteller gerçekten iç gıcıklatıcıydı. Ayrıca o kadar rahattı ki. Sonra jartiyeri giydim, çıtçıtını bağladım, çorapları çıkarttım, usulca ayaklarımdan kasıklarıma doğru gere gere çektim ve en sonunda jartiyerimin kordonlarıyla kopçaladım. İnceciklerdi. O kadar inceydiler ki, onların da siyah renk olduğunu anlamak için gerçekten çok yakından bakmak gerekiyordu ve kabul etmek gerekirse o kadar yakına gelen bir erkeğin bunları giyen bir kadına karşı herhangi bir şansı olamazdı. Bacak bacak üstüne atıp, aynada kendimi süzdüm, küloduma, jartiyerime, çoraplarıma baktım, sonra kollarımı açıp çıplak göğüslerime baktım. Kalktım, Geceliği giydim. Omuzlarıma düşen dantel askılar hissedemeyeceğim kadar hafiflerdi neredeyse, sonra göğüslerimin arkasından geceliğin kopçasını takınca bir anda bir ağırlık hissettim. Gülümsedim. Gecelik göğüslerimi sıkmıştı, ve dekoltemden dışarı taşırmıştı. Tam meme uçlarımın hizasından ince dokunmuş bir dantel geçiyordu ve altında kumaş yoktu. Aynı şekilde geceliğin yan tarafları da yalnızca dantelden dokunmuş ve transparandı. Etek ise ancak jartiyerimin kordonlarıyla çoraplarımın buluştuğu yere ulaşıyordu, minicikti. Sol bacağımın önünde neredeyse bel kemiğime kadar gelen bir yırtmacı vardı. Aynı şekilde kalçalarımın sağ tarafında kalacak şekilde bir yırtmaç daha vardı. Dönüp arkama bakmaya utandım, gecelik çok dardı ve o etek muhtemelen kalçalarımı anca örtüyordu. üzerime sabahlığı geçirdim ve önden kuşağımı bağladım. sabahlığın boyu geceliğin eteğinden birkaç parmak daha aşağıya kadar uzanıyordu neyse ki. Gece yarısı apartmanda böyle gezineceğimi düşününce… Makyaj masama tekrar geçtim ve saçlarımı kurdelalarla kafamın ardında bağlayıp uçlarını da kelebek yaptım. kapının önüne çıkıp rugan topukluları giydim. Aynanın karşısına geçip dimdik durdum. Aşk tanrıçası gibi hissediyordum kendimi. topuklularımın burnunda yükselip çabuk ve tek bir hamleyle arkamı döndüm ve başımı çevirip aynaya baktım. Siyah saten vücudumu sarmıştı. Topuklarımdan yukarı çoraplarımın dikiş çizgilerini takip ettim gözlerimle. Çizgiler diz çukurundan biraz yukarı kadar gelip burada birden el yazısına dönüşüyor ve basenlerimde “Sevişmek ister misin?” yazıyorlardı. Dudaklarımı ısırdım, çok kışkırtıcı bir görüntüydü.
Saate baktım, 12’ydi. Kapının göz yuvasından baktım. Karşı kapı yavaşça açıldı, o çıktı. Heyecandan ben de bir çırpıda açtım kapıyı. İşte karşımda duruyordu, üzerinde yine gündelik kıyafetleri vardı, gülümsüyordu. Yavaş ve emin adımlarla karşı kapıya ilerledim. Gecenin sessizliğinde topuklarımın gürültüsü apartmanda yankılandı. Beni içeri aldı ve cebinden siyah renkte uzunca bir kumaş çıkarttı. Yanağımın kenarından ürkekçe öpüp, sol kulağıma “Sana bir sürprizim var” diye fısıldadı. Daha ne olabilirdi ki, heyecandan kalbim küt küt atıyordu, hatta belki o bile duyuyordu! Kumaş parçasıyla gözlerimi bağladı, sonra nazikçe sağ eliyle belimi kavradı, sol eliyle de sol elimi tuttu. Gerdanımdan yavaşça öptü ve yürümeye başladık. Arada bir saçlarımı kokluyor, belimi kavrayan sağ eli saten sabahlığın üzerinden kalçalarımı okşuyordu. Bir ara yüzümü çevirdim ve sabırsızlıkla “Haydi sevgilim, ne bekliyoruz?” diye sordum. yalnızca “şşş” dedi. Biraz daha yürüdük, bir odaya girdik. Gözlerim bağlı olduğundan bir şey göremiyordum. Kapıyı kapattı ve bir kilit çevirme sesi duydum, işte gelmiştik artık! “Yatak odan mı burası?” diye sordum çapkınca. Yine sadece “şşş” dedi. Ellerini kısa bir süreliğine çekti, ben de gözlerimin önündeki kumaşa doğru sağ elimle hamle ettim. Ama daha kolumu kaldıramadan, arkama geçip bileklerimden kavradı. Sonra bir anda bir ses duydum: Cırrrrrt. Klik! Sağ bileğimde soğuk metali hissettim! “Ne oluyor sevgilim?” diye biraz da sesimi yükselterek sordum. Cevap vermek yerine önce sol eliyle sol bileğimi sertçe kavradı, sonra da sağ kolumu sırtıma doğu çevirdi ve yine aynı sesi duydum: Cırrrrrrt. Klik! “Ne yapıyorsun sen!?” diye sesimi daha da yükselttim. Kendimi kollarından kurtarmak için bir hamle yaptım ama bileklerim arkamda soğuk metali hissettiler bir kez daha: kelepçelenmiştim! Ellerini çekti üzerimden ve sert bir şekilde gözlerimdeki kumaşı çözdü bir hamlede. İçerisi kap karanlıktı. Biraz korktum, kafamı ona doğru çevirip sessizce “Çıkartır mısın şunları? İstemiyorum.” dedim. Yine kulağıma doğru “şşş” diye fısıldadı. Işığı yaktı. İçinde bulunduğumuz oda ürperticiydi. Tavandan aşağı tek ampullü bir lamba sarkıyordu ve odaya loş bir ışık tutabiliyordu ancak. Lambanın tam altında bir sorgu iskemlesi vardı. İskemlenin kolçaklarında ve sırtında deri kayışlar ve ön ayaklarında da kelepçeler ve zincirler vardı! Sağ tarafımızda jinekolog masasına benzeyen bir masa vardı, siyah deriyle kaplıydı ve her köşesinden deri kayışlar sarkıyordu! Masanın biraz ilerisinde bir yatak vardı ve onun da dört köşesinde zincir, kayış veya kelepçe geçirmeye müsait kancalar bulunuyordu! Hemen solumuzda 2 metre boyunda kadar X şeklinde ahşap bir çerçeve  duruyordu ve onun da köşelerine ve ortalarına deri kayışlar çakılmıştı, yanındaki duvar boyunca da çeşitli alet edevat asılıydı: kelepçeler, deri kayışlar, kırbaçlar, şaplaklar, tasmalar, coplar, vibratörler ve ne olduğunu bilmediğim ve bilmek de istemeyeceğim bir dolu deri ve metal aksesuar vardı! Tam Karşımızda ise Boydan boya bir ayna vardı! Kulağıma tekrar fısıldadı “Zindana hoşgeldin Özlem”. Şaşkınlık ve dehşet içerisinde ne tepki vereceğimi bilemedim küçük bir an. Aynadan manzarayı seyrettim: Loş bir ışığın aydınlattığı ve türlü türlü işkence aletiyle dolu bir oda ve kapının önünde de rugan topuklularının üzerinde jartiyer takımı ve siyah saten geceliği içerisindeki dolgun vücuduyla elleri arkasından kelepçelenmiş çaresiz ben. İşte o tereddüt anı yüzünden bütün kontrolü kaybettim: Çığlık atmam, komşuları uyandırmam gerekiyordu, ama geç kalmıştım, sağ eliyle topladığı gür saçlarımı arkadan sertçe aşağı çekti ve ben tam bağıracakken sol eliyle kırmızı silikon bir topu ağzıma tıktı, sonra da topun kenarlarından sarkan deri kayışları ensemde sıkıca bağladı. Bağırmak istedim, avazım çıktığı kadar bağırmak istedim hem de, ancak çıka çıka boğuk bir inilti çıktı. Top çenemi oynatamayacağım kadar büyüktü ve azı dişlerime kadar girmişti ağzıma. Ensemdeki kayışları çözmeden ağzımdan çıkartmam imkansızdı. Ellerim kelepçeli olduğu için de kayışları çözmem söz konusu değildi. Daha on dakika önce evinden çıkarken aynada tüm asaletiyle dimdik duran aşk tanrıçası şimdi loş bir odanın aynasında kelepçelenmiş, ağzı tıkalı ve sere serpeydi. Bana tecavüz edecekti! Hatta belki canımı da çok yakacaktı.
Karşıma geçti, işaret parmağıyla çenemi hafifçe kaldırıp “Sen çok yaramaz bir kızsın Özlem” dedi gözlerimin içine bakarak, “Hiç uslu durmuyorsun, bu nedenle seni terbiye etmem gerek”. Ona bir tekme savurmaya çalıştım, ama kollarım arkamda kenetli olduğundan hareket kabiliyetim sınırlıydı, bacağımı çok kaldıramadım ve ayakkabım yüksek topuklu olduğundan dengemi kaybettim. Beni belimden yakaladı. Çapkınca gülümseyip, “Demek sen de hemen başlamak istiyorsun” dedi, “Haydi gel öyleyse”. Kolumdan tutup işkence aletlerinin olduğu duvara getirdi. Duvara asılı tasmalardan birini aldı, “bu nasıl, beğendin mi?” diye sordu. Yine boğuk bir inilti çıktı tıkalı ağzımdan. “Seveceğini biliyordum” deyip ince bir kemere benzeyen tasmayı boynuma taktı, iyice sıktı. tasmanın önündeki halkaya parmağını geçirdi ve beni boynumdan çekerek kırbaçların ve şaplakların olduğu tarafa çekti. Parmaklarını yavaşça hepsinin üstünden geçirip bana döndü ve “Hangisini istersin?” diye sordu. Korkudan çırpınmaya başladım, topuklarımı yere vurdum, kelepçelerim bileğimi kesiyordu ve ayakkabılarım kaçmamı imkansızlaştırıyodu. Dehşetle bana gösterdiği şeylere baktım. Beni sabaha kadar kırbaçlayacaktı ve canı istediğinde de tecavüz edecekti! Duvardan ekmek tahtasına benzeyen siyah deri kaplı bir şaplak aldı, üzerine metal kalpçikler kakılmıştı! Yine gülümsedi ve “Bundan sonrası da sana sürpriz olsun artık” dedi. İlk başta anlamadım ama sonra duvardan deri bir göz bandı çekti ve kafama geçirdi çabucak. Kafamı iki yana savurdum ama nafile, karanlık inmişti tekrar gözlerime. Ellerim kenetli, ağzım tıkalı, gözlerim bağlı ve korku içindeydim. Daha çok çırpındım, bütün gücümle hem de. Ancak tasmamın halkasından geçirdiği işaret parmağıyla beni zorlanmadan idare edebiliyordu. Birkaç ürpertici metal şıngırtısı daha duyduktan sonra saçlarımda ellerini gezdirdiğini hissettim, “Saçların çok güzeller”. Sonra yine tasmamdan çekerek beni odanın ortalarında bir yere getirdi. Bir zincir şıngırtısı duydum, akabinde zincirin kelepçelerime sarıldığını hissettim, nihayetinde de yine bir “Klik!” sesi. Biraz çırpınınca tavandan sarkan bir zincire bağlı olduğumu farkettim. Daha sonra sol ayak bileğimi kavradı bir eliyle ve başka bir eliyle de bir kayış geçirdi, sımsıkı bağladı. Elleriyle nazikçe  bacaklarımı okşadı, sonra da sertçe iki yana ayırdı. Sağ ayak bileğime de aynı şekilde bir kayış bağladı ve iyice sıktı. Kayışların arasında çubuk gibi bir şey vardı sanırım, ayaklarımı hareket ettirebiliyordum ama bacaklarımı kapayamıyordum. Sonra bunun vileda sopası gibi bir şey olduğunu acı bir şekilde anladım. Ard arda gelen “Tak! Tak! Tak!” sesleriyle sopa açıldı ve bacaklarım da ardına değin açılmış oldu. Dengede durmakta zorlanıyordum ve sopa hiç esnemiyordu. Topuklarımı da yere vuramaz olmuştum. Elini geceliğimin eteğinden içeri daldırdı, külodumun üzerinden vajinamı okşadı bir süre. Sonra uzaklaşan adımlarını duydum. Hâlâ korkuyordum. Birden bir makara sesiyle birlikte ellerimin yukarı doğru zorlandığını hissettim; kilitlediği zincir yukarı kalkıyordu ve kilitle birlikte arkamda kelepçelenmiş olan bileklerim de zincirle birlikte yükseliyordu. Zincir yükseldikçe topukluların üzerinde dengemi kaybetmeye başladım, kollarım iyice arkamda yükselmişti, daha fazla kaldıramıyordum, ama makara dönmeye devam etti ve zincir daha da yükseldi ve beni eğilmeye zorladı. Bacaklarım ardına kadar açık olduğundan başka bir pozisyon da alamadım ve kalçalarım iyice dışarı çıktı. Zincir iyice yükseldi ve ben de iyice eğildim, kurdelalarımdan, göz bandımdan ve ağzımı tıkayan topun kayışlarından kurtulan saçlarım önüme döküldü. Kollarım arkadan yukarıya kalkmış iki büklüm eğilmiş hâlde duruyordum. Beni Filistin askısına asmıştı! Arkadan yaklaştı, sabahlığımı ve geceliğimin eteğini sıyırdı. Elindeki şaplakla yavaşça kalçalarımı okşadı. Deri şaplağın üzerine kakılmış metalden kalpçiklerin soğukluğunu hissedince sessizce ağlamaya başladım, gözlerimden iki damla yaş süzüldü.
Sonra birden durdu. Önüme geldi, şaplağı yere bıraktığını duydum. Yavaşça başımı okşadı, sonra gözümdeki bandı çıkardı önüme çömelip. Gömlek cebinden çıkarttığı kumaş bir mendille gözlerimden akan yaşı sildi nazikçe. Sonra ensemdeki kayışları çözüp, ağzımdaki topu çıkarttı. Gözlerimin içine baktı, şefkatle yanağımı okşadı. Şaşkınlıktan içinde bulunduğum durumu unutuvermiştim. “Ağlama küçük kız” dedi, “Makyajının bozulmasını istemem”. Ben tam bağıracaktım ki eliyle boynumdan sarkan topa hamle yaptığını görünce dudaklarımı kapadım, dişlerimi sıktım. “Haydi, aç ağzını” dedi. Başımı iki yana salladım, biliyordum ağzıma o şeyi takarsa içine gireceğim durumu. Sonra yavaşça sağ eliyle geceliğimin üstünden sol göğsümü okşadı ve dantel kısmı hafifçe sıyırıp işaret ve baş parmaklarıyla meme ucumu tuttu. Gözümün içine bakıyordu. Sertçe sıkıp çevirmeye başladığı anda “Yapma!” diye bağırmak için ağzımı aralamamla kırmızı silikon topun ağzıma kapanması bir oldu. Tekrar kayışları ensemde bağladı, hatta bu sefer bir delik daha sıkıydı. Şaplağı yerden aldı, eliyle tekrar başımı okşadı ve kulağıma şöyle fısıldadı: “Eğer canın çok yanarsa topu ısır”. Deri bant tekrar gözlerime inmeden önce son kez aynadaki manzaraya baktım çaresizce. Ellerim arkadan kelepçelenmiş ve tavandan asılı bir zincirle Filistin askısı pozisyonunda bağlanmış, geceliğimin eteği ve sabahlığım, bükülmüş belime kadar sıyrılmış, yüksek topukluların üzerinde denge kurmaya çabalayan ayak bileklerim uzunca siyah bir çubuğun uçlarındaki kayışlarla sıkıca bağlanmış ve bacaklarım ardına kadar açılmış, göğüslerim de neredeyse baş aşağı durduğumdan siyah satenin dışına doğru taşmışlardı.
“Ve işte başlıyoruz.” dedi sakince, ardından sağ lobuma çok şiddetli bir darbe indi. Şak!. Daha ilk darbeyle hüngür hüngür ağlamam bir oldu. Darbeler kalçalarıma indikçe, sert deri ve metal kalpçikler tenimi dağladıkça, gözlerimden yaşlar boşalıyordu. Bana bir gün gibi gelen birkaç dakikanın sonunda darbeler hızlandı ve daha da sertleşti. Şaplak kalçalarıma her indiğinde boğuk boğuk inliyordum ve gözlerimden akan yaşlar yanaklarımdan inip, dudaklarımın çevresinde salyalarıma karışıyordu. Doğrulmaya çalışsam zincir izin vermiyordu, bacaklarımı toplamak istesem ayak bileklerime bağlı çubuk milim esnemiyordu ve ben bağırmaya çalıştıkça ağzımdaki top azı dişlerimi daha çok zorluyordu. Sonra birden omuzlarımdan sabahlığımı sıyırdı, sağ eliyle sağ göğsümü geceliğin üzerinden avuçlayıp, sol eliyle şaplağı vurmaya devam etti. Yorulmak şöyle dursun, zaman geçtikçe daha çok coşuyor, kalçalarımı var gücüyle dövüyordu. Çaresizce çırpınmaya devam ettim. Bir ara elleriyle külodumu sıyırdı. Çıplak popomu şaplakla dövmeye devam etti. Ben zırıl zırıl ağlıyordum. Bu yaşıma kadar annemden babamdan dayak yememiş olan ben, şimdi kendimden 10 yaş küçük bir erkeğin aşk tuzağına düşmüş, onun karanlık arzularına boyun eğmiş, çaresizce şaplaklanıyor ve ağlıyordum. Birden şaplağı yere attı ve beni belimden kavrayarak içime girdi. Filistin askısı beni öyle bir pozisyonda tutuyordu ki kasıkları, kasıklarıma değmişti. Onu içimde hissettim. Geçen seferki gibi değildi, bu kez çok daha sertti. birkaç dakika boyunca benimle bu pozisyonda sevişti. Ağzım tıkalı bir biçimde inlemeye başlamıştım. İniltilerim iyice yükselmişti ki içime boşaldı.
İçimden çıkıp külodumu tekrar kalçalarıma çekti. Sonra ellerini tekrar sol ayak bileğimde hissettim; kayışları çözdü, açılır kapanır çubuğu çıkardı, bacaklarımı toplayabildim bu sayede. Bir süre öyle bekledim askıda. Yine bir “Klik!” sesi duydum ve kelepçeli ellerim zincirden kurtuldular. Omuzlarım ve sırtım ağrıyordu. Karşıma geçtiğini duydum, parmaklarını tasmamın halkasından geçirip sertçe beni kendisine doğru çekti. Ağzımdaki topun izin verdiği ölçüde inleyerek itiraz ettim. yanaklarımdaki gözyaşlarını sildi yine mendiliyle. Birden durup alt dudağımı emmeye başladı. Çırpınarak kafamı salladım. Bunun üzerine “Sen iflah olmaz bir kızsın, ama merak etme, ben sabırlıyımdır” dedi. Çırpınmaya devam ettim. O ise eliyle beni tasmamdan çekiştirerek kapıya doğru götürdü, sonra yavaşça sola doğru itti. Deri kaplı masaya gelmiştik! Deli gibi çırpınmaya başladım, kalçalarımı masaya dayanıp tekmeler savurmaya başladım. Hiçbir şey göremiyordum, rastgele tekme atmaya çalışıyordum. Sonra birden arkamdan çıkıp koltuk altlarımdan iki eliyle göğüslerimi tuttu ve beni çekerek masaya çıkarttı, tasmamdan çekiştirerek, kalçalarımın bir kısmı dışarıda kalacak şekilde sırtımı masaya yasladı. Masanın kenarlarından sarkan kemerin kayışlarını belimden sıkıca bağlayarak vücudumu masaya sabitledi. Tekmeler savurmaya devam ettim. O sırada bacaklarımı sıkıca tuttu, iki yana ayırdı ve arasına kendi bedenini soktu. Usulca bacaklarımı okşadı. Parmaklarını kasıklarıma kadar yürüttlü ve külodumun içine soktu. Vajinamı okşayınca ürperdim. Sonra bacaklarımı okşamaya devam ederek jartiyerimin kopçalarını çözdü. İki eliyle yavaşça külodumu sıyırıp çıkardı.  Yüzüme doğru eğilip “Korkma, sadece sevişeceğiz” diye fısıldadıktan sonra bacaklarımı havaya kaldırdı ve iki yana ayırdı. Odaya ilk girdiğimde masanın ön tarafında gördüğüm, köşelerdeki yüksek siyah çubukların ucundaki kayışlara ayak bileklerimi bağladı. Ellerim arkamda kelepçelenmiş hâlde sırtüstü masaya kemerle bağlanmıştım ve ayak bileklerim onun omuz seviyesinde olacak şekilde iki yana açılmış ve çelik çubuklara kayışlarla bağlanmıştı; tekrar hareketsiz kalmıştım ve kasıklarım tamamen çıplaktı. Odanın içerisinde biraz gezindikten sonra döndü. Havada sabit duran bacaklarımı okşadı yine. “Haydi sevişelim!” dedi coşkuyla. İçime girmesini bekliyordum çaresizce. ŞAK! Avazım çıktığınca bağırmak için ağzımı açtım ama silikon top yine izin vermedi; kırbaç tam vajinamın üstünde şaklamıştı! İkinci ve çok daha sert bir darbe sol meme ucuma indi! Tekrar çırpınmaya başladım ama hareket kabiliyetim yok gibiydi. Ben de çaresizce tekrar ağlamaya başladım. İlk birkaç darbeden sonra hızlandı ve beni seri ve sert bir şekilde kırbaçlamaya başladı. Darbeler çıplak vajinama, basenlerime veya göğüslerime iniyordu. Hüngür hüngür ağlamaya başlamıştım tekrar. Elleriyle önce bacaklarımı tuttu, sonra aniden içime girdi. Yine çok sertti. Elleriyle hunharca göğüslerimi okşuyor, içimde gidip geliyordu. Sonra birden sağ meme ucuma dudaklarını yasladı ve iştahla emmeye başladı. Haz duymaya başlamıştım, ve kesinlikle işkenceden daha iyi bir histi bu. Ancak bu da çok sürmedi ve meme ucumda onun dişlerini hissettim! Emildikçe iyice fındık gibi olan memeciğimi şimdi azı dişlerinin arasına almış yavaşça çiğniyordu. Kendimi kurtarmak için yine çırpındım ancak bunun sonucunda dişleri daha da kenetlendi. Canım o kadar çok yanıyordu ki. Ve birden bir titreme geldi, klitorisim uyarılmıştı. bir patlama oldu ve ter içinde kaldım. O da benimle birlikte boşalmıştı.
Tekrar ayak bileklerimi ve belimdeki kemeri çözdü. Gövdemin altında ezilen kollarım uyuşmuştu. Doğruldum. Gözlerimdeki bandı çıkardı. Nefretle ona bakıyordum. Ancak ellerim hâlâ kelepçeli ve ağzım da tıkalıydı. Gecenin bitmesi için dua etmekten başka bir şey gelmezdi elimden. “İstersen burada bitirebiliriz bugünkü dersimizi” dedi. Bir yandan öfke doluydum ancak diğer yandan da içimi bir umut kaplamıştı. “Yoruldun” dedi yanağımı okşayarak, “Şimdi tıkacı çıkaracağım ve sen de uslu bir kız olup sessiz olacaksın, anlaştık mı?”. Hemen başımı öne salladım. beni koltuk altlarımdan kavrayıp masadan kaldırdı. Sonra elleriyle ensemdeki kayışları çözüp ağzımdaki silikon topu çıkarttı. Çenem ağrıyordu. “Başını eğ” dedi sakince. Dediğini yaptım uysal bir şekilde. “Şimdi dizlerinin üzerine çök” diye buyurdu kararlı bir ses tonuyla. “Hani bitmişti? Çözmeyecek misin elle-” diye soruyordum ki “Şşş” diye işaret parmağını dudaklarıma götürdü, “Ben sana konuşma izni vermeden konuşmayacaksın ve başını asla kaldırmayacaksın” dedi “Şimdi başını eğ ve diz çök”. İtaat ettim. Korkmuştum. Saçlarımı okşadı yine. Sonra donunu indirdi ve kasıklarını kıpkırmızı dudaklarıma yasladı, “Em!”. Dediği gibi dudaklarımla emmeye başladım ve dilimle de alttan gidip gelmeye başladım yavaştan. “Şimdi gözlerimin içine bak” dedi, göz göze geldik. Önünde diz çökmüş ona oral seks yapıyordum ve ağzımda git gide sertleşiyordu. Başımı okşamaya devam etti. “Haydi Özlem” dedi “Sen uslu bir kızsın, daha iyi hizmet edebilirsin”. Biraz daha hızlandım ama ne yapacağımı da bilmiyordum. Sonra birden ağzımdan çekildi “Yazık, çok yazık” dedi, “Beceremiyorsun”. Eğildi tasmamdan tutup beni ayağa kaldırdı. Sabahlığımı kollarımdan sıyırıp çıkardı, kelepçelerime kadar indirdi. Sonra geceliğimin kopçasını açtı, ve askılarını omuzlarımdan aşağı sıyırdı, göğüslerimi açtı. Geceliğimin aşağı inen eteğini tekrar jartiyer seviyesine kaldırıp, arkadan ellerime tutuşturdu, “Bu etek bundan aşağıya inmeyecek, anlaşıldı mı?”. Eteği tuttum ve dediği gibi yukarı çekiştirdim. Sonra işkence aletlerinin olduğu duvara gitti yine, eline uzunca deri şeritlerden yapılmış, ahşap saplı bir kırbaç aldı! Korkuyla gözlerinin içine baktım. “Başını eğ Özlem, bir daha söylemeyeceğim” dedi. Yalnızca “Lütfen…” diyebildim. Kırbaç çıplak göğüslerimde şakladı! Bağırmak için ağzımı açtığım anda da kırmızı top tekrar ağzıma tıkandı. Kayışları bağladı ve karşıma geçti. kırbaç tekrar şakladı göğüslerimde, şeritlerden biri tam sol meme ucuma denk gelmiş ve dağlamıştı! İnim inim odanın içerisinde çırpınarak kaçışmaya başladım. Ayaklarımda yüksek topuklular ellerim arkamda kelepçeli odada bir o yana bir bu yana kaçışırken o da beni hunharca kırbaçlamaya devam ediyordu, “Sana o eteği yukarıda tutmanı söylemiştim!”. Kırbaç darbeleri göğüslerime inmeye devam etti. Arkamı döndüm göğüslerimi kaçırmak için. Saçlarımdan tuttu ve beni X şeklindeki ahşap çerçeveye doğru savurdu. Duvara çarpıp topukluların üzerinde güçlükle dengede durdum. koltuk altlarımdan tutup beni çerçeveye yasladı. bacaklarımı açtı, eteğimi kalçalarıma kadar sıyırdı, ayak bileklerimi çerçevenin aşağı köşelerindeki kayışlara bağladı. Sonra ortadaki kemerle beni çerçeveye sabitledi. Kaçmaya çalışırken aşağı inen çoraplarımı yukarı çekti ve jartiyerimin kordonlarını kopçaladı. yanaklarımı, saçımı okşadı. Kapının önündeki raftan aldığı küçük bir anahtarla kelepçelerimi çözdü, sonra kollarımı iki yana açıp çerçevenin üst köşelerindeki kayışlara bağladı. Sonra sakince kırbacı aldı tekrar eline ve karşıma geçti. Aynada kendime baktım: göğüslerim ve kasıklarım çıplak, kollarım ve bacaklarım ardına kadar açılmış tahta çerçeveye bağlıydım, ağzım tıkalıydı ve aralıksız ağlamaktan rimellerim yüzümün her yanına akmıştı. Saçımdaki kurdelalar çırpınmaktan çözülmüş, simsiyah uzun dalgalı saçlarım iyice açılmışlardı.
Kırbaç darbeleri indi tekrar. Göğüslerimi ve vajinamı dövdü. Ardından içime girdi ve benimle sevişti. Sonra tekrar işkence aletlerinin asılı olduğu duvara gitti. Pembe renkli bir vibratörle geri döndü. Saatlerdir işkence altında tecavüz ediyordu bana ve belki de artık yorulmuştu. Vibratörü vajinamdan içeri yerleştirip çalıştırdı. Sert plastiği hissettim içimde. Üst kısmı klitorisimi uyarmaya başladı alet çalışır çalışmaz. İnlemeye başlayınca ben vibratörün hızını arttırdı ve baş parmaklarıyla meme uçlarımı ovalamaya başladı. Sırılsıklam oldum ve boşaldım. Bunu gördüğü hâlde vibratörü çıkartmadı ama, aksine hızını arttırdı ve daha da içeri soktu! tekrar titremeye başladım. Nabzım iyice yükselmişti ve ter içinde kalmıştım. Kendimden geçtim.
Uyandığımda hâlâ odadaydık. Beni yatağa yatırmış, ellerimi ve ayaklarımı yatağın köşelerine kelepçelemişti. Çırılçıplaktım. Ağzımı bir bezle tıkamıştı. Yanı başımda oturmuş elindeki tabletten bir şey izliyordu. Uyandığımı fark edince döndü, bana ekranı gösterdi: Gece boyunca bana yaptıklarını kameraya almıştı! Sessizce ağlamaya başladım yeniden. Yüzüme doğru eğildi ve nazikçe yanağımdan öpüp fısıldadı “Artık bana aitsin”. Gülümsedi ve orta parmağını vajinamdan içeri daldırdı. Sonra meme uçlarımlarımla oynamaya başladı. Diğer eliyle pembe vibratörü içime soktu. Başımı iki yana salladım. O ise yalnızca “Şşş. Uslu bir kız ol Özlem” dedi ve yanaklarımı okşadı. Vibratörü çalıştırdı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Janset - Savaş

  Arda bitkindi. Genç kadın onu heyecanlandırmış ve boşaltmıştı. Neredeyse tükenmiş hissediyordu. Zorlukla yataktan kalktı. Janset ise kesik...