Sevgili günlük,
Ertesi sabah gayet ıslak bir biçimde uyandım; sağ eli bacaklarımın arasındaydı ve parmakları kadınlığımı uyarmıştı. Yavaş ama kuvvetli bir biçimde beni okşuyordu. Kendimi kaçırmaya çalıştım ama ellerim yatağımın köşelerine kelepçelenmişlerdi ve ayak bileklerimden de deri kayışlarla bağlanmıştım, bacaklarım ardına kadar açıktı. Yavaşça klitorisime masaj yapmaya devam etti. İtiraz etmek için ağzımı açtığım anda istemsizce inledim. Çok utanç vericiydi ama haz doluydum. Çaresizce alt dudağımı ısırdım inlememek için. Çırpınamıyordum; yatağa bağlıydım ve dokunuşları beni gevşetiyordu. Üzerimdeki saten gecelik karnıma kadar sıyrılmıştı. Parmaklarını iyice içeri soktu, sertleşen klitorisime kuvvetlice bastırdı. Çığlık atmak isityordum, ancak ağzımı açamıyordum hazdan. Durmadan okşuyordu beni, kadınlığımı. Ellerim titremeye başladı, bileklerimi saran çelik kelepçelerin şıngırtısı arttı. Okşamaya devam etti beni. Daha sert, daha seri okşadı. Ayak bileklerimi saran deri kayışlara, ellerimi kesen kelepçelere asıldım ve inim inim inledim. Boştaki eliyle ağzımı kapattı. Sımsıkı bağlıydım, ağzımı da, eliyle çenemden bastırarak kapamıştı. Okşamaya devam ediyordu, bense ter içinde, inim inim inliyordum. Parmakları bacaklarımın arasında oluşan ıslak tepeciği kuvvetlice ovalarken direncim kırıldı. Onun ellerinde çaresizce boşaldım.
Yataktan kalktı, kelepçelerimi çözdü. Ayak bileklerime bağladığı deri kayışları çıkardı. Sonunda bacaklarımı kapatabilmiştim. "Haydi kalk, yıkan" dedi, "Unutma bugünden sonra cici kız olacaksın, uslu kız". Resmen benim üzerimde egemenliğini ilan ediyordu! Gerçekten çok küçük düşürücüydü. Hızlıca bir duş alıp çıktım, odama geçtim. Hâlâ yatakta oturuyordu ve elinde dantelli ipekten bej renk bir çamaşır takımı vardı. "Yaklaş" dedi parmağıyla işaret ederek. Ne yapmaya çalıştığını ilk başta anlamadım, sonra üzerimdeki havluyu sertçe çekip savurdu. Elindeki külodu ayak bileklerimden geçirip giydirdi ve kalçalarıma sert bir tokat attı. İnledim. "Şşş... Uslu dur" dedi. İpek sıkıydı ve kasıklarımı biraz rahatsız ediyordu. Derken aynı renk bir jartiyer ve sutyen giydirdi. Sonra sertçe kolumdan çekip beni kucağına oturttu. Bir çift ten rengi ince çorap çıkarttı. Sırayla ayaklarımdan geçirip, yavaşça bacaklarımı okşaya okşaya yukarı çekti ve jartiyerime kopçaladı. Gerçekten çok erotik bir andı. Bir yandan da çok utanmıştım. Hiç ses çıkaramamıştım. Sonra aniden kalçamı çimdikledi ve birden sıçradım kucağında, "Haydi kalk giyin" diye buyurdu. Dün gece beni yatağa kelepçelemeden önce gösterdiği kıyafetleri görünce hatırladım: o eteğin altında jartiyerle işe gitmemi beklemiyordu herhalde! Tereddüt edince cezası gecikmedi, bu kez çok daha sert bir tokat indi kalçama. "Ayy!" diye küçük bir çığlık attım. Gözlerim dolmuştu. "Bu eteği giyemem, herkese rezil olurum" dedim utanç içinde. "Efendim" dedi. Bir anlam veremedim, "Anlayamadım?" dedim. Üzerine basa basa "Artık bugünden itibaren bana 'Efendim' diye hitap edeceksin" dedi, "Her cümleni 'Efendim' diye tamamlayacak, emirlerime mutlak itaat edecek ve uslu bir kız olacaksın. Eğer itaat etmezsen..." şimdi parmakları tekrar bacaklarımın arasındaydı, "doğruca zindana gidersin". Filistin askısı, deli gömleği, ağız topu ve üzerimde kullandığı, kullanmadığı diğer oyuncaklar geldi aklıma! Ona "Efendim" dememek için bir şey söylemeden şifoniyere yöneldim. "Anlaşıldı mı?" diye sordu. Ona dönüp, başımla ürkekçe onayladım. "Sana bir şey sordum Özlem, anlaşıldı mı?" diye tekrar etti. Adi adam beni küçük düşürmekten zevk alıyordu. "Evet efendim" dedim sessizce. Utançtan yerin dibine girdim! Sonra da çaresizce gri mini eteği ve beyaz gömleği giydim. Üstüme pardösümü alıp, evden çıktım.
Oysa ki asıl utanç şimdi başlıyordu: Ofise girene kadar sorun olmamıştı ancak pardösümü çıkartınca bütün gözler bana döndü. İlk kez mini etekle gelmiyordum ama bu seferki birkaç parmak daha kısaydı sanırım. Jartiyer giydiğim belli oluyor muydu acaba? Diğer kızlar yanıma gelip "Bugün pek şıksın Özlem", "Ne bu güzellik şekerim?" diye samimiyetsizce iltifatlar ettiler. Oysa ki gözlerinden okunuyordu içlerinden neler dedikleri, nasıl ayıpladıkları. Kendilerinin ne mal olduğu belli, ancak biraz açık giyindim diye bana pornocu muamelesi yapıyorlardı. Kaltaklar. Yine de erkeklerin gözleri üzerimdeydi, bakmadan bile farkedebiliyordum. Frikik vermemek için masamdan hiç kalkmamaya çalıştım. Yalnız öğle molasından dönüşte bir ara masamın önüne düşmüş bir kalemi almak için gayriihtiyari çömelince rezil oldum: başımı kaldırdığımda bütün erkeklerin ağızlarından salyaları akıyordu. Utançtan kıpkırmızı oldum! Keşke şimdi zindanda olsaydım da şu sahneyi yaşamasaydım. Gerçekten kamçılanmayı yeğlerdim. Herkesin beni gözleriyle soyduğunu hissedebiliyordum. İçinde bulunduğum durumun ne kadar çaresiz olduğunu bilmiyorlardı tabii. Gerçi bilselerdi de bana yardımcı olmak şöyle dursun, bu durumdan faydalanmayı, bedenimle arzularını doyurmayı isterlerdi. Frikik vermemeye ve benimle ilgili vahşice fanteziler kuran erkeklerle göz göze gelmemeye çalışarak günü bitirdim bir biçimde. İmkanları olsa, eminim o gün bir saniye bile kucaktan inmezdim. Bu, geceleri oyuncağı olduğum fantezilerden çok daha utanç vericiydi.
Pardösümü giyip işten çıktım. En yakın durağa doğru biraz yürümüştüm ki karşıma çıktı! Gülümsüyordu yine; üzerimde kurduğu egemenliği hissettiren bir gülümsemeydi bu. Elinde bir tasma vardı! "Benimle gel" diye buyurdu gözlerimin içine bakarak. Çaresiz "Peki efendim" deyiverdim. Elimden tuttuğu gibi beni yakınlardaki bir Über aracına soktu. Şoförle aramızdaki perde kapalıydı. "Günün nasıl geçti?" diye sordu tasmayı boynuma geçirirken. Uysal bir biçimde boynumu uzatıp yanıt verdim. "Teşekkür ederim efendim". Sonra cebinden araba anahtarlığı gibi bir şey çıkarttı ve düğmelerine basmaya başladı. O anda birden irkildim; külodum titremeye ve beni uyarmaya başlamıştı! Gözlerimi gözlerine diktim, "Ne yapıyorsun!?" dedim. O ise yalnızca düğmelere basmaya devam etti ve bacaklarımın arasındaki titreşimler hızlandı, "Ne dedin sen Özlem?". Sabah bana giydirdiği külot vibratörlüydü! Titreşimler kasıklarımı ele geçirmişlerdi, kontrol ellerindeydi. Ağzımı açtığım anda bir inilti çıktı. Çok utanç vericiydi. Külodu çıkartmak için bir hamle yaptım; ancak jartiyerin kopçalarını çözmeden bu mümkün değildi; titreşimler arttıkça ellerim de titremeye başlamışardı. Elimi ağzımla kapayıp sessizce inlemeye devam ettim. Boştaki eliyle bacaklarımı okşayarak "İyi misin Özlem?" diye sordu. Bense çığlık çığlığa boşalmamak için kendimi zor tutuyordum."Dur sana yardım edeyim" dedi ve bacaklarımı okşayan eliyle gömleğimin ilk birkaç düğmesini çözdü. Sutyenimin askılarını kenara doğru sıyırdı ve göğüslerimi açtı. Ağzında ıslattığı parmaklarıyla sertçe meme uçlarıma bastırmaya başladı. Bedenimi ele geçiren titreşimler yüzünden zaten dimdik olan meme uçlarım ıslak parmaklarının sert dokunuşlarıyla daha da uyarılmışlardı. Eteğimi sıyırıp, jartiyerimin kopçalarını çözmeye çalıştım. O anda titreşimlerin şiddeti katlandı. Öyle ki gözlerim karardı, elim ayağım boşaldı. Dudağımı ısırıp inlemeye başladım. İşte o an keşke ağzım tıkalı olsaydı. İstemsizce bir çığlık kopardım. Bu çığlığı çok daha uzun ve utanç verici bir çığlık takip edecekti ki elini memelerimden kaldırıp ağzımı sıkıca kapadı. O gün bir kez daha kollarında, utanç verici bir biçimde boşalmıştım.
Yüzüm utançtan kıpkırmızı olmuş hâlde araçtan indim. Uyuşmuş kasıklarıma ve ayaklarımdaki yüksek topuklulara karşın güçlükle dengemi bulabildim. Koluma girdi. Apartmana girdik. Öyle kendimden geçmiştim ki eteğim sıyrılmış mıydı, ona bile dikkat edememiştim. Belki de bütün mahalleye o an rezil olmuştum. Eve girip salona geçtik. Hemen bir koltuğa yığılmak istiyordum. Ancak ışık yanınca benim için hazırlanmış yeni bir zindanla karşılaştım: salonumun ortasında ahşap bir boyunduruk kurulmuştu! İki kalın ayağın üzerinde yalnızca boynumun ve bileklerimin sığabileceği 3 adet deliği bulunan bir boyunduruk. Her yerim ağrıyordu, ancak cılız bir “Lütfen...” çıktı ağzımdan, “Lütfen efendim”. “Şşş...” yaptı işaret parmağını dudaklarıma götürüp, “Korkma, geçti. Evindesin artık. Ben yanındayım”. Başparmağını dudaklarımda gezdirdi, ağzıma soktu, sonra diğer parmakları da girdi ağzımdan içeri. Diğer eliyle de cebinden bir ağız topu çıkarttı. Ağzımda parmakları varken itiraz etmeye çalıştım ama anlamsız mırıltılar çıktı. “Şşş... Uslu dur. Her şey yolunda” diye fısıldadı kırmızı silikon topu ağzıma nazikçe, ama zorlayarak yerleştirirken, “Gözlerimin içine bak Özlem”. Kayışları ensemde sıkıca bağladı, Top azı dişlerime oturdu.Yanaklarımı okşadı, parmaklarını saçlarımda gezdirdi, sonra saçlarımı koklayıp “Çok güzelsin” dedi. Boyunduruğun üst payandasını kaldırdı, sol bileğimi sol deliğe koydu Arkama geçti, önce belimden kavradı, sonra kalçalarıma dayanıp sağ bileğimi de sağ deliğe koydu. Basiretim bağlanmış gibiydi, itiraz edemiyordum. Ellerini belime sarıp yavaşça yukarı kaydırdı ve sırtımdan beni bastırarak en nihayetinde boynumu da boyunduruğun orta deliğine yasladı. Payanda indi. Sağ ve sol taraflardan asma kilitler kilitlendi. Ellerini eteğimin altına daldırdı ve beni okşamaya başladı. Sonra o eller yavaşça basenlerimi ve baldırlarımı okşayarak ayak bileklerime kadar indiler ve tanıdık bir hisle karşılaştım: ayak bileklerimi kayışlarla bağladı. Bacaklarım tekrar ardına kadar açılmıştı. Sonra bir anda boyunduğu, bağlı olduğu ayakların kızakları üzerinde aşağı indirmeye başladı. Boyundurukla birlikte tabii boynum ve bileklerim de inmeye başladı ve bacaklarımı kapayamadığım için çömelemedim: beni eğilmeye zorlamıştı ve neredeyse iki büklüm olmuştum. Kalçalarım son derece davetkâr bir biçimde dışarı çıkmıştı. Hiç hâlim kalmadığı hâlde doğrulmaya, boyunduruktan kurtulmaya çalıştım. Çok sağlamdı. Bana ne yaparsa yapsın, kabul etmekten ve katlanmaktan başka çarem yoktu. Arkamdaki genç adam bedenime bütünüyle egemendi.
Elleriyle eteğimi kaldırdı tekrar ve kalçalarımı nazikçe okşamaya başladı. İstese hemen külodumu indirip içime girebilirdi, ama o sakince beni okşuyordu. Birden sert bir tokat attı sağ lobuma. İnledim. “Beni seviyor musun Özlem” diye sordu ve okşamaya devam etti. Utanmıştım, ona “evet” diyemezdim, ama “hayır” dersem de başıma ne geleceğini bilmiyordum. Derken bir tokat daha indi popoma. Bu seferki daha sertti ve galiba iz bırakacak gibiydi. Ağzımdaki topu sıkı sıkı ısırmaya devam ettim. Kalçalarıma yaslandı ve sırtıma doğru eğildi, kollarıyla beni sardı ve tekrar gömleğimin düğmelerini çözdü, göğüslerimi sıkıca avuçladı. Kasıkları kasıklarıma değiyordu ve sımsıkıydı, hissedebiliyordum. Tekrar doğruldu ve bir tokat daha attı “Beni seviyor musun Özlem?” diye tekrar sordu popomu okşamaya devam ederek. Ağzım tıkalı “Hı hı” diye başımı salladım. “Göreceğiz” dedi. Arkamda ne olup bittiğini göremiyordum ama eteğimi kıvırıp, ters düz ettiğini hissettim. Ve sonra... O metal kalpçikler kakılmış şaplağı tanıdım! Kudurmuş gibi beni şaplaklamaya başladı. Bir sağa bir sola var gücüyle vuruyordu. Canımı çok yakıyordu! Hüngür hüngür ağlamaya başladım. Boğuk boğuk inledim. Var gücümle boyunduruğu sarstım, ayak bileklerimi saran kayışlara asıldım, ama yine de şaplaklanmaktan kurtulamadım. Silikon topu hınçla ısırdım acımı bastırmak için. “Sevişmek ister misin Özlem?” diye sordu bana. Ağzımda top, böğürdüm. “Ben de çok istiyorum” dedi, “Ama hazır olduğundan emin olmalıyım”. Çabuk bir hamleyle külodumu indirdi. Kollarım ve boynumdan boyunduruğa bağlı olduğumdan iki büklüm duruyordum ve bacaklarım da ardına kadar açık durduğu için cinsel temaslara karşı tamamen savunmasızdım; bana arkadan yaklaşıp istediğini zorlanmadan, pozisyonunu bozmadan alabilirdi. Kadınlığım tamamen ona sunulmuştu. Birden bacak aramda sert deriyi hissettim. Şaplağın sapını sürtmeye başlamıştı ve canım yansa da uyarılmıştım. Bir eliyle belimden kavrayıp daha sert ve daha hızlı bir biçimde sürtmeye başladı. Bacaklarımı kapamaya çalıştım ancak deri kayışlar izin vermiyordu. “Sevişmek istediğinde söyle bebeğim” dedi. Bir yandan çok utanıyordum, öte yandan tekrar içim ısınmıştı. Bedenimi teslim alsın, içime girsin istiyordum. Tekrar sorunca dayanamadım “Eeed” dedim. Çok uyarılmıştım. “Anlamadım Özlem?” dedi ve bunu bir çimdik takip etti. Boğuk bir çığlık attım önce, sonra “Eeed eendib” dedim. Ağzımdaki top yüzünden anlamsız sesler çıkartıyordum, küçük düşürücüydü. Bir zevk oyuncağından farkım yoktu. Sertçe saçımı çekince istemsizce başımı geriye attım. Çok canım yanmıştı. Hemen ardından arkadan kasıklarıma abandı; işte yine içimdeydi. Kazık gibiydi. İçime içime çakıyordu kendini. Popomu tokatlamaya başladı tekrar. Bir yandan girip çıkıyor, bir yandan da şaplaklıyordu beni. Hem zevkten hem de acıdan boğuk çığlıklar attım, silikon topu ısırdım ve böğürdüm. Gözlerimden yaşlar geliyordu ki o da kontrolü kaybetti. Zevkten elleri boşalmıştı; artık beni tokatlayamıyor, saçımı çekemiyordu. Önce omuzlarımdan kavradı, sonra da sırtıma, belime kaydırdı ellerini. Gücü kalmamıştı ve benim iki büklüm bedenimden destek almak zorunda kalmıştı. Son bir kez var gücüyle hızlandı ve kasıklarıma abandı, hızını arttırdı. Ve bir patlama oldu. Gözlerim karardı. Benim de elim ayağım çözüldü sahibim bütün enerjisini tüketerek boşalırken.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder